SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TIB BAHSİ

<< 3925 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا يُونُسُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا مُفَضَّلُ بْنُ فَضَالَةَ عَنْ حَبِيبِ بْنِ الشَّهِيدِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ عَنْ جَابِرٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَخَذَ بِيَدِ مَجْذُومٍ فَوَضَعَهَا مَعَهُ فِي الْقَصْعَةِ وَقَالَ كُلْ ثِقَةً بِاللَّهِ وَتَوَكُّلًا عَلَيْهِ

 

Câbir (r.a)'den rivayet olunduğuna göre:

 

Rasûlullah (s.a.v.); bir cüzzamlının elini tutarak onu kendi (eli) ile birlikte (yemek) kab(m)a koymuş ve;

 

"Allah’a güvenerek (benimle birlikte) ye, ben de Allah'a güveniyorum" buyurmuş.

 

 

İzah:

Tirmizî, et'ime; İbn Mâce, tıb

 

3917 ve 3819 nunıaraiı hadis-i şeriflerde "fe'l" (iyiye yormak, tefe'ül) kelimesiyle 3918 ve 3921 numaralı hadis-i şeriflerde geçen "tıyâre" (uğursuzluğa yormak) kelimesi ve 3921 numaralı hadis-i şe­rifte geçen "advâ" (hastalık bulaşması) kelimesini 3910-3916 numaralı hadis-i şeriflerin şerhinde açıklamıştık.

 

Bu açıklamamızda ise 3921 ve 3922 numaralı hadislerde söz konusu olan ev, kadın ve attaki uğursuzluk ile bir memleketin uğursuzluğu ve veba, cüz-zam gibi bulaşıcı hastalıklardan kaçmanın gerekip gerekmediği konularını ele alacağız.

 

Bu konuda merhum Ahmed Davudoğlu şöyle diyor:

 

Ulema bu rivayetlerde belirtilen üç şeyde uğursuzluk olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. İmanı Mâlik ile bir cemaata göre rivayetlerden murad, zahirî manalarıdır. Allah Teâlâ bir evi zarar ve ölüme sebep halk eder. Mu­ayyen bir kadın ve at yahut ev de Allah'ın kaza ve kederiyle bazen helâka sebep olabilir. Hadisin manası; bazen bu üç şeyde uğursuzluk hasıl olur, de­mektir.

 

Hattâbî ile diğer birçok ulema bu rivayetlerdeki üç şeyin memnu olan teşe'umden (uğursuz saymadan) istisna edildiğine kail olmuşlardır. Bu gö­rüşte olan ulemaya göre bu hadisin manası; "Teşe'üm yasaktır, fakat bir kimsenin içinde oturmaktan hoşlanmadığı bir evi, beraberce yaşamaktan hoş­lanmadığı bir hanımı veya hoşlanmadığı bir atı varsa onlardan ayrılsın" de­mektir.

 

Bazıları da, "Evin uğursuzluğu darlığı ve komşularının kötülüğünden ibarettir. Kadının uğursuzluğu doğurmaması, gevezeliği ve şüpheli işler yap­masıdır. Atın uğursuzluğu ise üzerinde harp edilmemesi yahut fiyatının pa­halılığı, hizmetçinin uğursuzluğu ise kötü ahlâklı olması, kendisine ısmarla­nan şeylere kulak asmaması gibi şeylerdir" demişlerdir. Aynî diyor ki: "Bu babda sahih olan mana teşe'ümün bütün nevileriyle ibtal edilmesidir. Resü-lullah (s.a.v.)'in "Teşe'üm yoktur; uğursuzluk üç şeydedir" buyurması cahili-ye devrinin itikadını hikâyedir. Çünkü o devirde araplar bu üç şeyde uğur­suzluk olduğuna inanırlardı. Yoksa bu hadis 'Müslümanların itikadınca üç şeyde uğursuzluk vardır' manasını ifade etmez."

 

Bu rivayetlerin bazısında Rasûlullah (s.a.v.)'ın; "Eğer uğursuzluk namı­na bir şey varsa (bu) atta, kadında, evdedir" buyurmuş olması bizce bu bab-daki ihtilâfa meydan vermeyecek kadar açıktır. Çünkü hadisin manası şu­dur: "Eğer uğursuzluk namına bir şey sabit olsaydı şu üç şeyde sabit olur­du, lâkin uğursuzluk namına bir şey sabit olmamıştır. Binaenaleyh bunlar­da da uğursuzuk yoktur."

 

Hz. Âişe'nin bu hadisi işittiği vakit kızdığı ve üzerinden bir elbise par­çasının havaya uçtuğu diğer bir parçasının da yere düştüğü rivayet olunur. Âişe (r.anha) bu hadisi işittiği zaman yemin ederek şunları söylemiştir: "Kur'an-ı Kerim'i Muhammed (s.a.v.)'e indiren Allah'a yemin ederim ki, Ra­sûlullah {s.a) bu sözleri asla söylememiştir. O ancak cahiliye devri insanları­nın bunlardan teşe'üm ettiklerini söylemiştir.”[Bu hadis için bk. İbn Kuleybe, Hadis Müdafaası, 145.]

 

Kadı Iyaz'ın beyanına göre ulemadan bazıları bu babda şunları söyle­mişlerdir:

 

"Hadislerde geçen bu kısımlar bir araya getirilirse insanın karşılaştığı bu tür tehlikelerin üç adet olduğu ortaya çıkar:

 

Birincisi; zarar kendisiyle hasıl olmayan, ammenin ve hassanın da âde­tini teşkil etmeyen ki buna iltifat edilmez. Şeriat da buna kıymet vermeyi yasak etmiştir. Bu tıyâre yani teşe'ümdür. İkincisi; nadiren vuku bulan ve umumi zarara sebep olan kısımdır, taun gibi. Onun bulunduğu yere gidil­mez ve o yerden çıkılmaz. Üçüncüsü; hususidir. Ev, at ve kadın gibi ki boy-İçlerinden kaçmak mubahtır."[Davudoğlu, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, IX, 675-676.]

 

Her ne kadar atta, kadında ve evde uğursuzluk olmayacağını ifade eder

 

3921  numaralı hadiste bu üç yaratıkta uğursuzluk bulunabileceğini ifade eder

 

3922  numaralı hadis arasında zahiren bir çelişki göze çarpmakta ise de, as hnda bu iki hadis arasında hiçbir çelişki yoktur. Çünkü Bezlü'l-Mechûd ya zarının da açıkladığı gibi uğursuzluk iki çeşittir:

 

1) Gerçekten, zahirde mevcut olan uğursuzluk.

 

2) Zahirde vücudu olmadığı halde var olduğu vehmedilen uğursuzluk. Bazı kimseler kendilerine ait olan bazı şeylerde uğursuzluk bulunduğuna ina­narak bu türden bir vehim hastalığı içine düşerler. Kafalarına yerleşen bu varsayım kendilerine öyle hükmetmeye başlar ki zamanla hastalık haline dönüşür.

 

Onları bu hastalıktan kurtarmanın en kestirme yolu bu kimselerin o şey­lerle ilgisini kesmektir. İşte 3921 numaralı hadiste nefyedilmek istenen ve ta­mamen soruyu yönelten kişinin şahsıyla ilgili olan ikinci türden bir uğur­suzluktur. 3922 numaralı hadis-i şerifle varlığından bahsedilen uğursuzluk ise üçüncü türden uğursuzluk olabilir. Günümüzde bazı şeylerin kendisine uğur­suzluk getirdiği vehmine kapılan kimseleri tedavi için "telkin ile tedavi" de­nilen bir tedavi yöntemi uygulanmaktadır. Kendilerini terketmek ev ve at kadar kolay olmayan şeylerin kendisine uğursuzluk getirdiğine inanan kimseler için bu tedavi usulünden başka bir yöntem yoksa da, ev ve at gibi terkedilmesi kolay olan şeylerden vehme kapılan hastaların en kısa yoldan tedavisi onu terketmeleridir.

 

Evlerdeki uğursuzluk bazen evin darlığı, havasının bozukluğu ve cinle­rin karargâhı haline gelmesiyle de ilgili olabilir. Bu durumda orada gerçek­ten bir uğursuzluk var demektir.

 

3925 numaralı hadis-i şerifte ise, Hz. Nebi'in cüzzamhnın elin­den tutup onunla yemek yediği ifade edilmektedir.

 

Bu hadis-i şerif zahiren, "Cüzzamlılara devamlı bakılmamasını" ifade eden hadis [İbn Mâce, tıb; Ahmed b. Hanbel, I, 78, 233.] ile cüzzamlıdan arslandan kaçildığı gibi kaçılmasını emreden hadise [Buhari, tıb; Ahmed b. Hanbel, II, 443.] ve Hz. Nebi'in bir cüzzamlı ile beyattan çekindiğini ifade eden hadise[Müslim, selâm; İbn Mâce, tıb] ters düşmekte ise de aslında burada böyle bir çelişki yoktur. Bu hususta Sayın A. Osman Koçkuzu şunları kaydetmekledir:

 

"...Nebiimizden menkul bu iki durum üzerinde fikirler beyan edil­mekte; meselâ Hz. Ömer nesha kail bulunmaktadır. Yani kişiden ictinab ve kaçınma neshedilmiştir. Fakat kaynakların belirttiğine göre burada nesh mev­cut değildir. Bilâkis hadislerin arası cem' edilebilir. Yerine göre çekingen dav­ranma ve ihtiyat, yerine göre temas emredilmektedir. Tıb yönünden de du­rum aynıdır. Daha önceleri uzaktan hastalıkları teşhis ve tedavi edilen cüz-zamlılar bugün kendilerine daha yakın muamele görmektedirler. Neshi ka­bul etmeyenlerin, etmeyiş sebepleri beyan edilmemiştir. Belki de mesele bir şer'î hüküm olaralk mütaala edilmemektedir."[Hadisde Nâsih Mensuh, 297.]

 

Aslında cüzzamlı ile temasta korkuya kapılması gereken biri varsa o da cüzzamlı değil cüzzamlıya temas eden kimsedir. Böyleyken Hz. Nebi'in elinden tuttuğu cüzzamlıya, "Korkma, Allah'a güvenerek benimle ye" di­yerek ona cesaret vermeye çalışması açıklığa kavuşturulması gereken bir hu­sustur. Bezlü'l-Mechûd yazarının açıklamasına göre, burada cüzzamhnın kor­kusu kendi şahsı ile ilgili değildir. Onun korkusu hastalığının Hz. Peygam-ber'e geçmesiyle ilgilidir. Fahr-i Kâinat Efendimiz onun bu korkusunu bil­diği için ona cesaret vermek gayesiyle bu sözü söylemiştir.

 

Şafiî ulemasının ekserisine göre; Hz. Nebi cüzzamlıdan kaçılma­sını emrederken hastalıkların bir kimseden diğer bir kimseye geçmesinde bir takım sebeplerin bulunduğuna ve bu sebeplerden kaçınmak gerektiğine, has­taya yakın durmanın da bu sebeplerden biri olduğuna işaret ettiği gibi; cüz-zamlının elini tutarken de bu sebeplerin hakiki bir sebep olmayıp ancak Al­lah'ın izni ve İradesiyle bir tesir İcar edebileceklerine, Allah'ın izni ve iradesi olmadıkça, hiçbir tesir icra edemiyeceklerine işaret buyurmuştur.

 

Kadı Ebû Bekir el-Bâkillânfye göre; Hz. Nebi bir hadisinde, "Has­talık bulaşması yoktur"[bkz. 3911 numaralı hadis.] derken diğer bir hadisinde de "Cüzzamlıdan, as­landan kaçar gibi kaçınız" buyurmakla, her hastalık bulaşıcı değildir, an­cak cüzzam gibi bazı hastalıklar bulaşabilir demek istemiştir.

 

Bazılarına göre, "Hastalık bulaşması yoktur" sözü, hastalıklar öyle ken­diliklerinden bulaşivermezler, hastalıkların bulaşmasını sağlayan hastayla bir arada bulunmak, onun teneffüs ettiği havayı tenefüs etmek gibi bir takım âmiller vardır anlamında söylenmiştir.

 

İbn Kuteybe'ye göre; cüzzamın bulaşmasını sağlayan âmil onun vücu­duna dokunmak değil, onun vücudundan çıkan pis kokuları teneffüs etmektir.

 

Bazılarına göre de cüzzamlıdan kaçmayı emreden hadis-i şerif tamamen cüzzamhnın psikolojisiyle ilgilidir. Şöyle ki, bir cüzzamlı sağlıklı bir kimseyi gördüğü zaman, rahatsızlığına daha çok üzülür, sıkıntısı iyice fazlalaşır.[eş-Şerkavî Abdullah b. Hicazı, Fethu'l-Mübdî bi şerhi Muhtasarı’z-Zehîdî, 111, 292.]